“Bedensel Belirti Bozuklukları” terimi, 2013 yılında çıkan DSM 5 ten itibaren somatizasyon hastalığı, somatoform bozukluk, hipokondriyazis ve ağrı hastalığı gibi hastalıkların tümünün yerine kullanılan yeni terimdir. Bir ya da daha fazla bedensel belirtiye eşlik eden yoğun düşünce, duygu ve/veya davranışlardan oluşur. Bedensel belirtilerin tıbbi bir rahatsızlıkla açıklanıp açıklanamaması tanıyı değiştirmez. Örneğin, hasta kulağında bir ağrı hissediyor olabilir. Bu ağrı ister bedensel bir nedenden kaynaklanıyor olsun, ister olmasın; beraberinde kişide bu ağrıyla orantısız şekilde fazla endişe, korku, aşırı düşünce görülüyorsa bedensel belirti bozukluğundan söz edilebilir.

DSM 5 e göre tanı kriterleri şöyledir:

  1. Sıkıntı veren ya da günlük yaşamı önemli derecede etkileyen bir veya daha çok bedensel belirti
  2. Aşağıdakilerden en az biri ile kendini gösteren, bedensel belirtiler ya da bunlara eşlik eden sağlıkla ilgili kaygılarla ilişkili aşırı düzeyde düşünceler, duygular ya da davranışlar:
  3. Kişinin belirtilerinin önemiyle orantısız, süreklilik gösteren düşünceler (hastalıkla ilgili kaygı ve normal fiziksel belirtilerin bir hastalığa atfedilmesi)
  4. Sağlıkla ya da belirtilerle ilişkili sürekli yüksek düzeyde kaygı
  5. Bu belirtilere ya da sağlık kaygılarına aşırı zaman ve içsel güç harcama (sürekli vücudunu kontrol etme, tekrarlayan tıbbi yardım arama, acil servislere gitme, fiziksel aktiviteden kaçınma)
  6. Herhangi bir bedensel belirti sürekli olarak bulunmasa da belirti gösteriyor olma durumu süreklilik gösterir.

Yeniden hatırlamakta fayda var; “Hastalık hastalığı” da denilen hipokondriyaklık ya da hipikondriyazis te artık bu bedensel belirti hastalığı olarak adlandırılıyor. Bu hastalıkta hasta bir semptomu yanlış yorumlayıp çok ciddi bir hastalığının olduğunu düşünüyor ve korkuyor. Uzman görüşleri, tahliller hastayı rahatlatamıyor.

Bedensel Belirti Hastalığı(BBH) olan hastaların çoğunun aklına psikiyatriste gitmek gelmez. Bu hastalar çoğunlukla aile hekimlerinin ya da diğer branşların tavsiyesiyle psikiyatriste görünürler.

BBH sanıldığından sık görülen bir hastalıktır. Genel toplumda görülme oranı %4-6, aile hekimlerine giden tüm hastalarda %17 olarak tahmin ediliyor. Fibromyalji, İrritabıl bağırsak sendromu, kronik yorgunluk hastalığı olanlarda BBH’nin görülme oranının daha da yüksek olduğu düşünülüyor. Hastalık genelde ergenlik döneminde başlar, 20 li yaşlarda da oturmuş bir hal alır.

BBH için risk faktörleri;

Kadın cinsiyet,

Düşük eğitim seviyesi,

Düşük sosyoekonomik statü,

Cocuklukta yaşanan kronik bir hastalık hikayesi olması,

Cocukluk çağı travmaları,

Başka bir sağlık probleminin olması,

Başka bir psikiyatrik probleminin olması,

Ailede kronik bir hastalığın olması.

BBH hastalarında duygusal, davranışsal rekasiyonlar olan semptomlarından orantısız olarak aşırı yüksek olduğundan diğer hastalara nazaran sağlık kaynaklarını(EMAR, Tomogrofi, muayene vb.) çok daha fazla kullanırlar.

BBH hastalarında en sık görülen bulgular;

Ağrı bulguları: Eklem ağrısı, sırt ağrısı, baş ağrısı, göğüs ağrısı, karın ağrısı, idrarda yanma, “her yerde” ağrı olması.

Karın/Batın bulguları: Bulantı, kusma, karında şişkinlik hissi, ishal.

Göğüs bulguları: Göğüs ağrısı, nefes darlığı, kalp çarpıntısı.

Nörolojik/Sinirsel bulgular: Hareket hastalıkları, hissizlik, güçsüzlük.

Üreme organlarıyla ilgili bulgular: Adetlerin çok ağrılı geçmesi, kaşık ağrısı.

Diğer bulgular: Yorgunluk, bayılma, baş dönmesi.

BBH hastalarının bazıları fiziksel semptomlarına aşırı odaklandıklarını kabul ederken bazıları çok hasta olduklarına dair diğer insanları ikna etmeye çalışırlar. Nefes alış-verişlerini, nabızlarını, kan basınçlarını kontrol ederler. Bu davranışlar stresli oldukları zamanda daha yoğundur, sanrı/delüzyon derecesinde değildir. Bu hastalar sağlık kaynaklarını çok fazla kullanmalarına rağmen hizmetten memnun olmazlar.  Bazı hastalar ameliyat, anjiyo gibi girişimsel tedavilerde ısrar ederler.

Hastalığın seyri:

BBH kronik bir hastalıktır. Çoğu zaman iki yıldan uzun sürer. Bu süre zarfında hastalık dalgalanmalar gösterir, şiddeti azalıp artar. Bir araştırmada hastaların yarısının 6 ile 15 ay içerisinde iyileştiği gösterilmiş. Başka bir araştırmada hastaların %78 i 5 yıl içinde iyileşmiş bulunmuş.

Tedavi:

Doktor hastanın bulguları “uydurmadığının” farkında olmalı. Hastanın acısını küçümsememeli. Aynı zamanda hastanın yönlendirmesiyle ya da baskısıyla değil, klinik bilgi ve tecrübesiyle hareket etmeli.  “Bunların hepsi kafanın içinde” gibi cümleler kullanmamalı. Hastalar aile hekimi tarafından düzenli bir şekilde takip edilmelidir. Bu görüşmelerin şıklığı bulguların yoğunluğuyla artıp azalmamalı, düzenli olmalı.

Hekim aile ve hastayla toplantı yapmalı, durum birlikte konuşulmalı.

Hekim vakayı bir psikiyatriste danışmalı.

Rahatlama teknikleri öğretilmeli, psiko-eğitim verilmeli.

Eşlik eden depresyon, anksiyete gibi durumlar tedavi edilmeli.

İyileşmeyen hastalar aile hekimi tarafından görülmeye devam etmekle birlikte bir psikiyatriste de yönlendirilmeli.

Araştırmalar antidepreşanların(SSRİ’lar, SNRİ’lar, TCA’lar) bu hastalarda etkili olduğunu göstermiş.

Bilişsel Davranışçı Terapinin de faydalı olduğu gösterilmiştir.